Ali
New member
Merhaba dostlar,
Bugün sizlerle biraz farklı bir paylaşım yapmak istiyorum. “Hasbihal kime ait?” sorusu yıllardır insanların zihnini meşgul etmiş bir konu. Kimine göre sadece bir kitap adı, kimine göre bir sohbet geleneği… Ama ben bu soruyu bir hikâye üzerinden anlatmak istedim. Belki de cevabı bulmaktan çok, yolculuğun kendisi bize daha fazla şey öğretecek.
---
[color=]Köy Meydanında Başlayan Merak[/color]
Anadolu’nun küçük bir köyünde, akşam serinliğinde meydanda toplanmış bir grup insan vardı. Gençler taşların üzerinde oturuyor, yaşlılar kahvelerini yudumluyordu. İşte o sırada köyün meraklı delikanlısı Mehmet, yüksek sesle sordu:
“Arkadaşlar, bu Hasbihal dediğiniz şey aslında kime ait? Bir kitaba mı, bir şaire mi, yoksa sadece bizim gibi insanların gönül sohbetine mi?”
Köyün ileri gelenlerinden Hasan Ağa, hemen söze atıldı. Erkeklerin tipik çözüm odaklı tavrıyla olayı stratejik bir meseleye dönüştürdü:
“Bakın evlatlar,” dedi, “her sözün bir sahibi vardır. Eğer bu Hasbihal bir kitapsa, o zaman sahibini bulmak lazım. Eğer bir gelenekse, kaynağını araştırmak gerekir. Çözümü için önce meseleyi tanımlamak gerek.”
---
[color=]Kadınların Sofrasındaki Empati[/color]
Aynı akşam, köydeki kadınlar tandırın etrafında ekmek yaparken konu onlara da ulaşmıştı. Ayşe Nine’nin yüzünde ince bir tebessüm vardı:
“Evlatlar,” dedi, “bence Hasbihal kime ait olduğundan çok, kime dokunduğuyla ilgilidir. İnsanların dertleşmesi, içini dökmesi, birbirinin yüreğini dinlemesidir. Bir şairin kalemiyle başlamış olsa bile, onu yaşatan bizim sohbetlerimizdir.”
Genç kadınlardan Zeynep söze karıştı:
“Evet nineciğim, belki de Hasbihal hepimize ait. Çünkü biz her ekmek açarken, her çocuğa masal anlatırken birbirimize hasbihal ediyoruz. Sahibini aramak yerine, anlamını yaşatmak daha kıymetli.”
---
[color=]Bir Tartışmanın Ortasında[/color]
Ertesi gün kahvede büyük bir tartışma çıktı. Erkekler, çözüm odaklı düşünceyle meseleyi tarih kitaplarına, edebiyat dergilerine bağlamaya çalışıyordu. Mehmet heyecanla bulduğu bir notu masanın üzerine bıraktı:
“Bakın, şu dergide yazıyor: Hasbihal, Ahmet Mithat Efendi’nin eserlerinden biridir. Demek ki sahibini bulduk!”
Hasan Ağa kaşlarını çattı:
“Evet olabilir, ama mesele sadece bir yazarın kalemiyle sınırlı değildir. Bizim aradığımız şey, bu kelimenin ruhu. Kitap sahibini buluruz, ama asıl anlamını halkın dilinde yaşatırız.”
---
[color=]Kadınların İlişkisel Yaklaşımı[/color]
Bu sırada köy meydanına kadınlar da geldi. Konuya dahil olduklarında, tartışmanın havası birden değişti. Emine teyze yumuşak bir sesle konuştu:
“Evlatlar, siz hep çözüm arıyorsunuz. Ama bazen cevabı bulmak değil, birbirinizi dinlemek önemlidir. Hasbihal dediğiniz şey, dostun dostla dertleşmesidir. İster Ahmet Mithat’a ait olsun, ister başka birine; bizi birleştirdiği sürece hepimizin olur.”
Kadınların bu ilişkisel yaklaşımı, ortamı sakinleştirdi. Erkeklerin stratejik çözüm arayışı, kadınların empatik tutumuyla birleşince, mesele daha geniş bir bakış açısıyla ele alınmaya başlandı.
---
[color=]Kültürün İçindeki Derinlik[/color]
Aslında “Hasbihal kime ait?” sorusu, tek bir cevaptan daha fazlasını barındırıyordu. Tarihsel olarak bakıldığında Ahmet Mithat Efendi’nin kaleminden çıkan bir eser olarak bilinse de, Anadolu’nun köylerinden şehir kahvehanelerine, kadınların sofralarından gençlerin sohbetlerine kadar yayılan bir yaşam biçimiydi.
- Erkekler için Hasbihal: Çözüm üretmek, tartışmayı netleştirmek, stratejik olarak “kaynağını” bulmaktı.
- Kadınlar için Hasbihal: Kalpleri buluşturmak, ilişkileri güçlendirmek, hayatı paylaşmanın adıydı.
İşte bu yüzden, Hasbihal sadece bir edebiyat terimi değil, kültürün içine işlemiş bir paylaşımdı.
---
[color=]Birlikte Bulunan Cevap[/color]
Sonunda köyün meydanında kadınlar ve erkekler bir araya geldi. Mehmet, bir yandan kitabı göstererek “Sahibini bulduk!” diyordu. Ayşe Nine ise gülümseyerek, “Ama anlamını biz yaşatıyoruz” diye ekledi.
Köylüler anladı ki, Hasbihal hem Ahmet Mithat Efendi’nin kaleminde var, hem de halkın dilinde. Yani tek bir kişiye değil, aynı anda hem yazara hem de onu sürdüren insanlara ait.
---
[color=]Sonuç: Hepimize Ait Bir Miras[/color]
Bugün forumda bu hikâyeyi paylaşırken şunu söylemek istiyorum: Hasbihal aslında “kime ait” sorusundan çok, “kime dokunuyor” sorusuyla anlam kazanıyor. Erkeklerin çözüm odaklılığı ile kadınların empatik yaklaşımı birleştiğinde ortaya çıkan şey, sadece bir isim arayışı değil, kültürel bir mirasın farkına varış oluyor.
Dolayısıyla, Hasbihal Ahmet Mithat’ın kaleminden doğmuş olabilir; ama asıl sahipliği, yüzyıllardır onunla sohbet eden, dertleşen, gülen ve ağlayan herkesin ortak payıdır. Hepimize aittir.
Ve belki de en güzeli, bu sorunun tek bir cevabının olmayışıdır. Çünkü Hasbihal, tıpkı insanın kendisi gibi, birden çok yüzü olan, yaşayan ve yaşatan bir mirastır.
Bugün sizlerle biraz farklı bir paylaşım yapmak istiyorum. “Hasbihal kime ait?” sorusu yıllardır insanların zihnini meşgul etmiş bir konu. Kimine göre sadece bir kitap adı, kimine göre bir sohbet geleneği… Ama ben bu soruyu bir hikâye üzerinden anlatmak istedim. Belki de cevabı bulmaktan çok, yolculuğun kendisi bize daha fazla şey öğretecek.
---
[color=]Köy Meydanında Başlayan Merak[/color]
Anadolu’nun küçük bir köyünde, akşam serinliğinde meydanda toplanmış bir grup insan vardı. Gençler taşların üzerinde oturuyor, yaşlılar kahvelerini yudumluyordu. İşte o sırada köyün meraklı delikanlısı Mehmet, yüksek sesle sordu:
“Arkadaşlar, bu Hasbihal dediğiniz şey aslında kime ait? Bir kitaba mı, bir şaire mi, yoksa sadece bizim gibi insanların gönül sohbetine mi?”
Köyün ileri gelenlerinden Hasan Ağa, hemen söze atıldı. Erkeklerin tipik çözüm odaklı tavrıyla olayı stratejik bir meseleye dönüştürdü:
“Bakın evlatlar,” dedi, “her sözün bir sahibi vardır. Eğer bu Hasbihal bir kitapsa, o zaman sahibini bulmak lazım. Eğer bir gelenekse, kaynağını araştırmak gerekir. Çözümü için önce meseleyi tanımlamak gerek.”
---
[color=]Kadınların Sofrasındaki Empati[/color]
Aynı akşam, köydeki kadınlar tandırın etrafında ekmek yaparken konu onlara da ulaşmıştı. Ayşe Nine’nin yüzünde ince bir tebessüm vardı:
“Evlatlar,” dedi, “bence Hasbihal kime ait olduğundan çok, kime dokunduğuyla ilgilidir. İnsanların dertleşmesi, içini dökmesi, birbirinin yüreğini dinlemesidir. Bir şairin kalemiyle başlamış olsa bile, onu yaşatan bizim sohbetlerimizdir.”
Genç kadınlardan Zeynep söze karıştı:
“Evet nineciğim, belki de Hasbihal hepimize ait. Çünkü biz her ekmek açarken, her çocuğa masal anlatırken birbirimize hasbihal ediyoruz. Sahibini aramak yerine, anlamını yaşatmak daha kıymetli.”
---
[color=]Bir Tartışmanın Ortasında[/color]
Ertesi gün kahvede büyük bir tartışma çıktı. Erkekler, çözüm odaklı düşünceyle meseleyi tarih kitaplarına, edebiyat dergilerine bağlamaya çalışıyordu. Mehmet heyecanla bulduğu bir notu masanın üzerine bıraktı:
“Bakın, şu dergide yazıyor: Hasbihal, Ahmet Mithat Efendi’nin eserlerinden biridir. Demek ki sahibini bulduk!”
Hasan Ağa kaşlarını çattı:
“Evet olabilir, ama mesele sadece bir yazarın kalemiyle sınırlı değildir. Bizim aradığımız şey, bu kelimenin ruhu. Kitap sahibini buluruz, ama asıl anlamını halkın dilinde yaşatırız.”
---
[color=]Kadınların İlişkisel Yaklaşımı[/color]
Bu sırada köy meydanına kadınlar da geldi. Konuya dahil olduklarında, tartışmanın havası birden değişti. Emine teyze yumuşak bir sesle konuştu:
“Evlatlar, siz hep çözüm arıyorsunuz. Ama bazen cevabı bulmak değil, birbirinizi dinlemek önemlidir. Hasbihal dediğiniz şey, dostun dostla dertleşmesidir. İster Ahmet Mithat’a ait olsun, ister başka birine; bizi birleştirdiği sürece hepimizin olur.”
Kadınların bu ilişkisel yaklaşımı, ortamı sakinleştirdi. Erkeklerin stratejik çözüm arayışı, kadınların empatik tutumuyla birleşince, mesele daha geniş bir bakış açısıyla ele alınmaya başlandı.
---
[color=]Kültürün İçindeki Derinlik[/color]
Aslında “Hasbihal kime ait?” sorusu, tek bir cevaptan daha fazlasını barındırıyordu. Tarihsel olarak bakıldığında Ahmet Mithat Efendi’nin kaleminden çıkan bir eser olarak bilinse de, Anadolu’nun köylerinden şehir kahvehanelerine, kadınların sofralarından gençlerin sohbetlerine kadar yayılan bir yaşam biçimiydi.
- Erkekler için Hasbihal: Çözüm üretmek, tartışmayı netleştirmek, stratejik olarak “kaynağını” bulmaktı.
- Kadınlar için Hasbihal: Kalpleri buluşturmak, ilişkileri güçlendirmek, hayatı paylaşmanın adıydı.
İşte bu yüzden, Hasbihal sadece bir edebiyat terimi değil, kültürün içine işlemiş bir paylaşımdı.
---
[color=]Birlikte Bulunan Cevap[/color]
Sonunda köyün meydanında kadınlar ve erkekler bir araya geldi. Mehmet, bir yandan kitabı göstererek “Sahibini bulduk!” diyordu. Ayşe Nine ise gülümseyerek, “Ama anlamını biz yaşatıyoruz” diye ekledi.
Köylüler anladı ki, Hasbihal hem Ahmet Mithat Efendi’nin kaleminde var, hem de halkın dilinde. Yani tek bir kişiye değil, aynı anda hem yazara hem de onu sürdüren insanlara ait.
---
[color=]Sonuç: Hepimize Ait Bir Miras[/color]
Bugün forumda bu hikâyeyi paylaşırken şunu söylemek istiyorum: Hasbihal aslında “kime ait” sorusundan çok, “kime dokunuyor” sorusuyla anlam kazanıyor. Erkeklerin çözüm odaklılığı ile kadınların empatik yaklaşımı birleştiğinde ortaya çıkan şey, sadece bir isim arayışı değil, kültürel bir mirasın farkına varış oluyor.
Dolayısıyla, Hasbihal Ahmet Mithat’ın kaleminden doğmuş olabilir; ama asıl sahipliği, yüzyıllardır onunla sohbet eden, dertleşen, gülen ve ağlayan herkesin ortak payıdır. Hepimize aittir.
Ve belki de en güzeli, bu sorunun tek bir cevabının olmayışıdır. Çünkü Hasbihal, tıpkı insanın kendisi gibi, birden çok yüzü olan, yaşayan ve yaşatan bir mirastır.