Mersin Kaymakamı kim ?

pembikbulut

Global Mod
Global Mod
Aşağıda bir forum yazısı formatında, samimi bir açılışla başlayan ve istenen öğeleri barındıran yaratıcı hikâyeyi paylaşıyorum:

---

Merhaba forumdaşlar,

Bugün sabah kahvemi yudumlarken aklımda bir düşünce canlandı: “Acaba Mersin Kaymakamı kimdir, görevi nasıl algılanıyor, bu makam halkla nasıl bir hikâye aracı olabilir?” Bu içsel merak beni bir kurgu oluşturmaya itti. Aşağıda, hem tarihsel-toplumsal bağlamı da içine alan hayali bir kasaba hikâyesi üzerinden, Mersin Kaymakamlığı’nı merkezine alan bir anlatı var. Siz de yorumla, sorularla katılın lütfen — birlikte düşünelim.

---

I. Kasabanın Gölgesinde: Görev ve Beklenti

Kasabanın adı Güneyköy olsun; Akdeniz’in kıyısına yakın, tarım ve deniz ticareti ile yaşayan bir yer. Yakın dönemlerde, merkezi idarenin kararıyla Kaymakam Alparslan Yıldız atanır. Adı resmi listelerde yer almaz belki — çünkü ilçe değil, kasaba statüsünde küçük bir yer — ama halk ona “Mersin Kaymakamı” der; zira kasaba, Mersin’e bağlı büyük bir yayla-göç yolu güzergâhında yer alır.

Alparslan, göreve gelir gelmez makam koltuğunda kararlı bir ifade taşır. Erkek karakter olarak çözüm odaklı yaklaşımıyla ilk işi, kasaba halkının ulaşım sorunu için köprü ve yol projeleri geliştirmek olur. Matematiksel modeller, harita çizimleri, teknik keşif gezileri… Her ay ev ev dolaşır, özellikle yolların bozuk olduğu mahallelerle ilgilenir.

Ama halk şaşkındır; sadece beton yol değil, eğitim, sağlık, kadın destek grupları, asayiş ve çevre projeleri gibi alanlar da önemlidir. Bu yüzden devreye Zeynep Hanım girer — kasabanın yerel kadın temsilcilerinden, köy-kent derneğinin lideri. O, empatiyle dinleyen, ilişkisel yaklaşımıyla toplumun kırılgan seslerini duyuran biridir. Alparslan’ın teknik planlarına “İnsan yüzü kat” diyen biri.

Bir gün köy okulunda öğretmen eksikliği olduğunu duyarlar. Alparslan plan yapar: en yakın ilçeden öğretmen kaynağı sağlanmalı. Zeynep ile birlikte öğretmen evi onarılır ve ‘kadın motivasyon atölyeleri’ açılır. Planın teknik yönü Alparslan’ın işidir; halkla bağı güçlendirme, ihtiyaçların görünür hale getirilmesi ise Zeynep’in yoğun koordinasyonuyla yürür.

Okuyucuya sormak isterim: Sizce sadece yol yapmak bir kaymakam işi midir, yoksa sosyal ve ilişkisel yönler de eşit değerde olmalı mı?

---

II. Tarihsel Katman: Bu Toprakların Atalarının İzleri

Kasabanın coğrafyası, antik çağlardan beri göç yolları, medeniyet geçişlerine ev sahipliği yapar. Hitit, Likya, Romalı – her biri bir iz bırakmıştır. Halkın bir kısmı Arapça kökenli bazı kelimeleri hâlâ kullanır, kimisi Akdeniz balıkçılığıyla geçinir, diğerleri yayla ekimiyle.

Bu tarihsel doku, Alparslan’a şöyle bir sorumluluk yükler: modern planları yaparken, yerel hafızayı yok saymamak. Örneğin, yolun geçeceği bir tepe, eski bir antik kalıntı alanıdır. Alparslan hızlı ilerlemek ister, iş makinesiyle tepeyi düzeltmeyi planlar. Ama Zeynep, köylülere sormadan geçmeyecektir: “Atalarımızın mezar yerleri var, restorasyon fikri var mı?” der.

Aralarında tartışma çıkar: teknik “verimlilik” ile toplumsal “saygı” dengesi nasıl kurulacak? Alparslan çözüm üretir: arkeologlarla protokol yapılacak, yol güzergâhı biraz değiştirilip kalıntılarla arada yeşil kuşak oluşturulacaktır. Zeynep bu kararı köylülere açıklar, katılımcı metodla halkın onayını alır.

Bu bölüm bize, yöneticiliğin sadece “plan-program çizmekten” öte, toplumsal hafızayı dikkate alan bir rol olduğunu göstermez mi?

---

III. Kriz Anı: Sel Basması ve Karar Anı

Yaz yağmurları beklenmedik şekilde sert gelir. Dağlardan gelen sel suları, köprüleri yıkar, tarım arazilerini su basar. Alparslan’ın teknik refleksi devreye girer: acil önlemler, kanal açılması, geçici barajlar. Ama insani yön de Zeynep’in öncelikleri arasındadır: tahliye edilen kadın ve çocukların barınma, psikolojik destek, gıda yardımı.

Sel karşısında Alparslan’ın stratejik zihniyle kanal yönlendirme planı işler. Zeynep de kadın kooperatifleriyle birlikte küçük gruplar organize eder, sel mağdurları için yemek, çamaşır, psikososyal destek sağlar. Kadınlarla erkeklerle birlikte çalışırlar; Alparslan kanal açarken Zeynep insan hattını örer.

Kriz yoğun günler geçirir. Yol ekipleri, insani ekiplerle koordinasyon içindedir. Alparslan, baraj kapaklarının açılış süresini belirlerken, Zeynep gönüllü ağını devreye sokar, çocuklarla oyun alanları kurar, destek grupları kurar.

Sel yatıp zarar görünce, Alparslan teknik raporları çıkarır; “Bu köprü buraya konmalı, su tahliyesi bu yöne yapılmalı” der. Zeynep ise hasar raporlarını halkla konuşur, çocukların eğitim aksamaması için geçici sınıflar kurar. Teknik ve ilişkisel yaklaşımlar birbirini tamamlar.

Burada şu soruyla bitirmek istiyorum: Kriz anında “strateji” mi öne çıkar, yoksa “insan merkezlilik” mi? Yoksa asıl başarı, ikisini dengede tutabilmek midir?

---

IV. Toplumsal Yansıma ve Yeni Bakış Açısı

Kasabanın gençleri, Alparslan’ın teknik becerilerine hayran olur; özellikle mühendislik bölgesi öğrencileri, “Kaymakamlık da proje demekmiş” der. Kadınlar Zeynep’e yakınlıkla bakar: “Bir yönetici kadının sesi de işin içinde olmalı” derler. Kadın-erkek arasındaki stereotip çatışmaları yumuşar; çünkü burada erkek çözüm üretir ama empatiyle işleyen zemin kadın cephesinden beslenir.

Tarihi hafıza, kanalın güzergâhıyla birlikte yeniden canlanır; gençler antik kalıntıları koruyarak, onları bir turizm rotasına dönüştürme fikri üretir. Böylece teknik plan, tarihsel katmanla birleşir. Toplumsal cinsiyet dengesi de yeniden yorumlanır: erkek çözüm üretirken, kadın ilişkisel doğasıyla bu çözümün “insanî” olmasını sağlar.

Yol biter, sel etkisi silinir, okul onarılır, kültürel rota haritası çizilir. Ama kasaba bir kez daha uyanmıştır: idarenin gücü halkla kurulan ilişkiden gelir. Alparslan ve Zeynep, yerel mecliste halkı dinleyen yeni yöntemler önerir: her karar önce “halk evaluasyon grupları”na açılacak.

---

Sonuç olarak, “Mersin Kaymakamı kimdir?” sorusu bir unvanın ötesinde, görev ve sorumluluklar aracılığıyla şekillenen bir karakter meselesidir. Teknik strateji yalnız başına bir değer taşımaz; ilişkisel akıl da yalnızca empatiyle kalırsa pratik karşılığı sınırlıdır. En güçlü yönetim, bu iki yönü dengeli biçimde taşıyandır.

Siz siz olun, bu hikâyeyi okurken düşünün: kendi yerel yöneticinize ne beklersiniz? Sizin “stratejik” yönünüz hangi haldedir, “insanî” yaklaşımınızı nasıl savunursunuz? Yorumlarınızı merakla bekliyorum.
 
Üst