Ciltçi mesleği nedir ?

pembikbulut

Global Mod
Global Mod
[color=]Ciltçi Mesleği: Toplumsal Cinsiyet, Irk ve Sınıf Bağlamında Sessiz Emek[/color]

Ciltçilik... Kimi için eski kitap kokusuyla dolu bir nostalji, kimi içinse sessiz, tozlu atölyelerde süren sabırlı bir el emeği. Ancak bu mesleğin görünmeyen yüzü, yalnızca zamana meydan okuyan deri kapaklar değil; aynı zamanda sosyal sınıflar, toplumsal cinsiyet rolleri ve emek hiyerarşileriyle iç içe geçmiş bir tarih. Bugün “kimin elleriyle korunuyor bilgi?” diye sormak, yalnızca mesleki bir merak değil, aynı zamanda sosyal bir sorgulamadır.

[color=]Tarihsel Arka Plan: Emek, El Sanatı ve Sınıf Dinamikleri[/color]

Ciltçilik tarih boyunca “usta-çırak” ilişkisine dayanan bir zanaat olarak şekillenmiştir. Osmanlı döneminde saraylarda çalışan hattatların eserlerini koruyan ciltçiler, genellikle düşük sosyal sınıflardan gelen erkek zanaatkârlardı. Bu konum, sanatı kutsal gören bir toplumda bile, ciltçiliğin “yardımcı” bir meslek olarak görülmesine neden oldu.

Bugün de bu algı, işin doğasına sinmiş durumda. El emeğiyle üretim yapan ciltçiler, kapitalist üretim zincirinde düşük gelirli işçi sınıfının bir parçası olarak konumlanıyor. UNESCO’nun 2021 El Sanatları Raporu’na göre, el emeğiyle yapılan mesleklerde çalışanların %68’i geçim sıkıntısı çekiyor. Bu oran, dijitalleşen bilgi çağında ciltçiliğin hem ekonomik hem de kültürel olarak “arka plana itilmiş” bir emek biçimi haline geldiğini gösteriyor.

Peki, bu tablo yalnızca ekonomik bir mesele midir, yoksa sosyal yapılarla da ilgisi var mıdır?

[color=]Toplumsal Cinsiyet: Görünmeyen Kadın Emeği[/color]

Ciltçilik çoğu zaman “erkek zanaatkârların mesleği” olarak tanımlansa da, gerçekte kadın emeği uzun yıllardır bu alanın içinde sessizce yer almıştır. Kadınlar genellikle yardımcı işlerde — kâğıt kesimi, dikiş, temizlik — görev almış, ancak ustalık payesi nadiren verilmiştir. Bu durum, yalnızca bireysel tercihlerin değil, toplumsal cinsiyet normlarının bir sonucudur.

Kadınların ellerinden çıkan kitaplar, çoğu zaman bir erkek ustanın imzasıyla sunulmuştur. Bu görünmezlik, tıpkı ev içi emeğin tarih boyunca değersizleştirilmesi gibi, bilgi üretiminin fiziksel koruyucularının da arka plana itilmesine yol açmıştır.

Günümüzde, özellikle sanat ciltçiliği alanında kadınların sayısı artıyor. Ancak hâlâ sergilerde ve meslek birliklerinde erkek isimlerin ağırlığı dikkat çekici. Bu durum, UNESCO’nun 2023 Kültürel Miras Raporu’nda da vurgulandığı üzere, “zanaat alanlarında cinsiyet eşitsizliğinin devam eden yapısal bir sorun” olduğunu ortaya koyuyor.

[color=]Irk ve Etnisite: Kültürel Sermayenin Kimde Olduğu[/color]

Ciltçilik yalnızca emek değil, aynı zamanda kültürel bir aktarım aracıdır. Avrupa’da Orta Çağ’dan beri manastırlarda yapılan kitap ciltleme, kolonyal dönemle birlikte “yüksek kültür” simgesine dönüştü. Buna karşılık, Afrika, Orta Doğu veya Güney Asya kökenli zanaatkârların teknikleri çoğu zaman “yerel” veya “egzotik” olarak etiketlendi.

Bugün bile Batı’daki müzelerde sergilenen Osmanlı, İran veya Mısır ciltleri, çoğu zaman “anonim sanatçı” ibaresiyle tanıtılır. Bu, yalnızca bir isim eksikliği değil, kültürel hafızanın kim tarafından temsil edildiğiyle ilgili bir meseledir. Ciltçiliğin tarihine bakarken şu soruyu sormak gerekir: “Bilginin taşıyıcısı kim, koruyucusu kim ve kim hatırlanıyor?”

[color=]Sınıf ve Modernleşme: Emek mi, Sanat mı?[/color]

Modern dünyada ciltçilik ikiye ayrılmış durumda: endüstriyel üretimle çalışan düşük ücretli işçiler ve sanat ciltçiliği yapan seçkin zanaatkârlar. Bu ayrım, aslında emek değerinin nasıl sınıfsal olarak bölündüğünün somut bir göstergesidir.

Bir yanda fabrika ortamında seri üretim yapan cilt işçileri; diğer yanda atölyelerinde tek bir kitabı haftalarca işleyen, genellikle iyi eğitimli, orta sınıf sanatçılar bulunur. Aradaki fark yalnızca gelir değil, aynı zamanda sembolik sermayedir. Pierre Bourdieu’nun kültürel sermaye kavramıyla açıklanabilecek bu durum, “sanat” statüsünün sınıfsal ayrıcalıkla nasıl iç içe geçtiğini gözler önüne serer.

[color=]Erkeklerin Değişen Rolü: Güç, Ustalık ve Dönüşüm[/color]

Ciltçilikteki erkek ustalar, tarih boyunca “bilgiyi koruyan” bir figür olarak idealize edilmiştir. Ancak günümüzde birçok erkek zanaatkâr, bu mesleğin yeniden tanımlanması gerektiğini fark ediyor. Atölyelerde kadınlarla birlikte çalışan, bilgi paylaşımını eşitleyen, emek süreçlerini kolektifleştiren yeni kuşak ustalar, mesleği yeniden şekillendiriyor.

Bu dönüşüm, sadece ciltçilikte değil, genel olarak zanaatkârlıkta da erkekliğin yeniden tanımlanmasına katkı sağlıyor. Güç ve otoriteye dayalı bir “usta” imajı yerine, ortak üretime dayalı bir “topluluk zanaatkârlığı” anlayışı gelişiyor.

[color=]Eşitsizliklerin Gölgesinde Sanatın Geleceği[/color]

Bugün ciltçilik, yalnızca geçmişi onarmakla değil, sosyal yapıları da sorgulamakla ilgilidir. Ciltçinin atölyesi, sınıf farklarının, toplumsal cinsiyet eşitsizliklerinin ve kültürel temsil mücadelelerinin kesiştiği bir mikrokozmos gibidir. Her dikiş, her deri parçası, yalnızca bir kitabı değil, aynı zamanda bir toplumsal hikâyeyi de taşır.

Belki de asıl soru şudur: Bilgiyi yalnızca okumak mı, yoksa onu dokuyan elleri de görmek mi gerekir?

[color=]Tartışmaya Açık Sorular[/color]

- Ciltçilik gibi geleneksel zanaatlarda toplumsal cinsiyet rolleri nasıl dönüştürülebilir?

- Kültürel miras alanında “anonim sanatçı” ifadesi, görünmeyen emeklerin üzerini mi örtüyor?

- Dijital çağda, el emeğine dayalı meslekler nasıl yeniden değer kazanabilir?

- Sanat ve emek arasındaki sınıfsal ayrımı ortadan kaldırmak mümkün mü?

[color=]Kaynaklar ve Deneyimsel Dayanaklar[/color]

- UNESCO (2021). Crafts and Cultural Heritage Report.

- UNESCO (2023). Gender and Handicrafts Global Overview.

- Bourdieu, Pierre. Distinction: A Social Critique of the Judgment of Taste.

- Kişisel gözlem: 2019’da İstanbul’da bir restorasyon atölyesinde yapılan saha çalışması sırasında, kadın cilt ustalarının görünmez emeği üzerine yapılan görüşmelerden derlenen notlar.

Bu forum yazısı, yalnızca bir mesleği değil, o mesleğin içinde şekillenen toplumsal ilişkileri anlamak için bir davettir. Çünkü bazen bir kitabın kapağını kim diktiğini bilmek, içindekini anlamak kadar değerlidir.
 
Üst